İnsanın Mağdur Olma Macerası
İnsanoğlunun bin bir hali vardır. Adeta dört mevsim gibi.. Bu hallerin çoğunu kabul edip sever, çoğunu da görmezden gelir. Kabul edip sevdikleri genelde olumsuz haller ve bu hallerin bedensel-ruhsal getirileridir.
İnsan önce kendine açık ve net, hatta dürüst olmalıdır . Kendini yoran gerçekleriyle yüzleşmelidir. Hayat içinde bilerek yahut bilmeyerek önemli ve değerli olmak için arayışlara girmek yerine kendine dönmek ve nerede takıldığını anlamak için bu şarttır. Niye hep zarar gören tarafım? Nerede takılıyorum ve neye ihtiyacım var?
Hayatınızda bir türlü bitmeyen, tekrar eden ve yenilenen şikayetler varsa ve hayatınız şikayetlerle süslü ise bu mağduriyetin anlamı vardır ve özetle şudur:
“Benim canım hayatımı düzene koymak istemiyor. Bu sorunlar içindeki mağduriyetim bana etraftan ilgi toplatıyor, bana acıyıp üzülüyorlar ve çevremde bir şekilde gündem oluyorum. Yani bir şekilde işime geliyor. Ayrıca bu rol sayesinde karşımdaki de zalim, kötü olmuş oluyor. Sorunlar yaşadıkça ona karşı hem mağdur, hem haklı olup hem de bu rolle intikam alıyorum. Bu yüzden çözümler bulup beni yormayın. Zaten çözüm bulmak emek istiyor, yeni yollar bulmak ve denemek gerekiyor, çabalamak ve gayret istiyor. Sorunları değil, çözümleri düşünüp konuşmak gerektiriyor. Bu da bana zahmetli geliyor. Çünkü alışık olduğum bir durum değil.. gerçi çözüm bulsanız da siz ‘’ama’’ diye başlayan birçok bahanelerim olur. Çünkü ben mutsuzum diye şikayet etsem de aslında ben bu şikayet ve bahanelerimle gizli gizli mutluyum” demektir.
Mağdur şekilde yaşamaktan ve karşıya zalim rolünü biçmekten, karmaşadan memnun insanları kurtarmaya çalışmayın. Çünkü bu onların konfor alanlarıdır. Kişi ancak kendi isterse yaşadığı karmaşayı çözebilir. Yol yöntem bulmaya çalışır. Bunun için de emek, çaba ve disiplin şarttır. Kişiler istemedikçe hiçbir destek işe yaramaz. Çünkü şikayet etmek hem kolaydır, hem de gizli bir kazanç (haklılık ve gündemde kalma) sağlar. Bu rolden çıkmak demek sorunun bitmesi ve uyum demektir. Bu da farkında olmadan ve anlamsızca kişiyi korkutur. Sorunun adı ne olursa olsun önce insan kendine dürüst olabilmelidir. Kişisel yetersizlik, eksiklik ve değersizlik duygusu sürekli alınganlıkla buluştukça küçük sorunlar bile dağ olur. Ve kişi ilişkisinde kendini eksik hissettikçe önemli ve değerli olmak için karşıda kusur aramaya başlar. Yani değersiz hissettikçe değersizleştirir. Sorunları halletmek için masaya yatırmak cesaret işidir. Çünkü sonrasında istenmeyen sonuçlarla birlikte uygulandığında bedel isteyen, kişiyi alıştığı konfor alanından çıkarıp çabalamaya mecbur bırakacak çözüm odaklı alternatifler çıkabilir.
Gerçekten derdi olan derman arar, sorun çözmek isteyen yollar araştırır ve şikayetle değil çözümle uğraşır. Bahane ve sorunları değil çözüm konuşur. Yani eskilerin dediği gibi ‘’ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz’’. Ortaya koyulan eylemler, niyetleri de belli eder. Yani niyetler olayın sonucunu direk etkiler. Sadece laf ile çözüm olmaz. çözüm isteyen harekete geçer ve pes etmez. Kişi önce kendine dürüst olup niyetini temize çekmeli… çünkü niyetlere leke düştükçe yollar da dikenli ve zahmetli olur.
İşe mağdur rolünü bırakmakla başlamaya ne dersin?