Geçinmeye niyetiniz var mı?
İnsan kendini gerçekleştirmeye zorlanınca veya nasıl yapacağını bilmeyince önce bunu başkası (eşi, annesi, babası, arkadaşı, patronu yani imkanı olduğunu düşündüğü birisi) yapsın ister. Olmazsa da buna kızar, bozulur.
Bu hatalıdır ve çocuk modunda bir beklentidir. Kendi değerini farketmek, değerli ve özel olmak, tüm bu duygusal beklentiler tabi ki bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyacı tümden başkasına yüklemek karşıya da yük olmaktır. Benim değerli olma ihtiyacım, aileden, arkadaş çevresinden, üsten, eşten, çocuklardan, akrabadan ayrı ayrı olmalı..Benim içimde benimle ortaya çıkmış olmalı.
Bunlar olmayıp da bu ihtiyacı sadece eşten (dışarıdan) beklemek ve beklentiye girmek büyük hatadır. Karşıyı da, bekleyen kişiyi de, ilişkiyi de ciddi yorar. Çünkü bir süre sonra eşin her halini, eşini kafaya takmaya sebep olur. Kontrolcülük başlar.
İnsanın mutlu olma ve kendini bir şekilde ortaya koyup gerçekleştirme , başarılı olma, takdir alma, önemli olma gereksinimi kendinin sorumluluğundadır. Bir başkasının degil..
Bu sorumluluğu başarıp sevdikleriyle paylaşmak normal olandır.
Şartlara göre her zaman bir fırsat, imkan olur. Fakat çoğu insan sadece bir tane konuya veya kendine göre tek bir çözüme kitlenip alternatif düşünmez veya zor geldiği için o çözüme emek etmek istemez. Yani işine gelmez. Bu da katılık ve kuralcılık, Kontrolcülük, tavır alma, şikayet ve memnuniyetsizlik yapar.
Her olumsuzluk veya aksilikler, sorunlar her zaman travma sebepli değildir. Çoğu kez bu insanın kendi beceriksizliğidir. Veya acemiliğidir. Yani hersey travma kaynaklı olmaz.
Konu ne olursa olsun, “olan oldu, çözüme, alternatifli yollara bakmak lazım” diyebilme olgunluğu cok kıymetlidir. Bu bakış açısı, ruhsal ve kişisel olgunluğu olan insanlara aittir. Sadece sorunu merkeze alıp onunla uğraşmak, sırf sorunu düşünüp onun üzerine yoğunlaşmak insanın içten içe kendini doldurmasına sebeptir.
İyi niyet varsa mutlaka bir yöntem bulunur. İnsan isterse her durumda bir şekilde bir Çözüm vardır. Yoksa bile o zihinsel arayış, çaba insana mutlaka bir çözüm yolu çıkarır. Ama bu çözüm diretme, misilleme, intikam, suçlama, inat ise yine hiç bir işe yaramaz.
“Niyet düzelmeden sorunlar düzelmez. Bu hayatta net bir kuraldır.”
Konu ne olursa olsun, kızgınlıkla aktif ve pasif olarak sert tepki ile bir tavır, davranış ortaya konuluyorsa ilişkide iyilik , iyileşme olmaz, yapılan iyilikler farkedilmez, görülmez, sürekli kusur aranır, şikayet de hiç bitmez. Beklenti hep karşıdan olur. Ve eşle geçinmek ağır gelir. Bu durumda eşle iyi geçinip iyi olmak, sorunu idare edip farklı çözümlerle sorunları yoluna koymak kişiye ilişkide yenik düşmek, ezilmek gibi gelir.
Hayatta herkesin bir sorunu olur, ömür boyu olacak da.. Adı ne olursa olsun o sorun kişiye rastgele gelmez, sorun yaşadığı kişi de rastgele gelmez. Bu ihtiyaç olduğu için ve onu yaşayan, zorlanan kişinin zayıf yönünü kuvvetlendirmek içindir. Bu sorunu “ben oynamıyorum, ben yokum” diyerek kendince çözüm bulup kaçmak isteyenler iki kat fazlasıyla başka biriyle veya olayla zorluğu tekrar yaşar. Çünkü bu zorlanmalar kişinin tekamülü, ruhsal büyümesi ve olgunlaşması, bu hayattaki vazifesine hazırlanıp yapması ve bu yolda eksiğinin gitmesi içindir.
Derslerden kaçılmaz. Her sınıfın farklı dersleri vardır. İnsan derslerden Kaçarsa, bir sonraki döneme alttan dersleri kalır. Veya sınıfta kalıp dersleri tekrar eder. Konular kapanmaz. Alttan dersler yeni gelen derslerle birleşince kişiyi daha çok yorar. Bu yüzden var olan sorunu halledip dersleri zamanında çalışmak, olayları Çözüm odaklı ve yetişkin gibi değerlendirip sorumluluk almak mecburidir. Çünkü imtahandan asla kaçış olmaz. Bu mümkün değil. Kaçtıkça o zorlanma daha da artar. Ve başka surette, başka konu ve yollarla sürekli bizim karşımıza 2çıkıp bizi zorlar. Aslında konular, sorunlar aynı kalır ve bitmez. Sadece Kişiler, mekanlar ve isimler değişir.
İnsan önce kendisi mutlu olmayı ve başarılı, önemli, özel olmayı özünde bilip başarıp, öğrenip sonra da bunu eşiyle, çevresiyle, aile ve arkadaşlarıyla paylaşmalı..
Kendinin bile bilmediği, başaramadığı şeyleri kimse kimseye veremez. Karşıya verilen bu sorumluluk, karşıya ağır bir yüktür. Ve zaten yapamaz, kavga çıkar. Mutlu olma, başarma sorumluluğu tamamen kişinin kendisine aittir. Ancak paylaşmalar ortak olabilir. Var olan paylaşılır ve bu da ilişkinin kalitesini arttırır.
İnsanın ev dışında da kendine özel hedefleri, gayreti, sosyalliği, emek ettiği birşeyleri, idealleri, hayalleri ve bu uğurda yavaş da olsa çabaları olmalıdır. Çünkü hiç birsey birden olmaz. Hersey bir bebeğin büyümesi gibi sıralanır ve emek ister. Çünkü çevresel, dışsal zorluklar her zaman istenilen imkanı vermez. Vakti saatini beklemek, bunun için yavaş da olsa gayreti bırakmamak, çabalamak gerekir.
İnsanın evlilik haricinde de Kendine ait bir dünyası olmalıdır. Eşle paylaşılan bir hayat vardır, bir de insanın kendine ait şahsi hayatı vardır. Bu şahsi hayat olmazsa , sadece ev hayatı ile mutlu olmak için şartları zorlamalar başlanır ve bu da ilişkiyi oldukça zahmetli hale sokar.
Roller bellidir. Herkes mutlaka rolünde kalmalıdır. Rol çatışması da ilişki için tehlikelidir.
Ev sorumluluğu ve düzeni kadınındır. Dışarı yükü de erkeğindir.
Herkes rollerine ve sorumluluklarına titiz olursa hayat kolaylaşır.
İnsan geçinmeye niyetliyse mutlaka çözüm bulur, bulmak ister. Şartları zorlar. Geçinmeye niyeti yoksa o zaman bahaneler bitmez, sürekli şikayet ve sorun merkezli olaylar değerlendirilip konuşulur. Çünkü sorunlar çözülür ise aradaki savaş, muhalefet, kavga bitecektir. Biterse o kişi kendini nasıl kendini ortaya koyacak veya iyi hissedecek? Çünkü birini suçlayarak veya görevini yapmayarak iyi olmaya alışanlar, suçlamadan, o sorunu beslemeden duramaz. Magdur olmak demek karsi tarafi zalim ilan etmektir. Magdur olmak sikayet etme hakki verdigi icin insanlar magdur olmayı tercih ederler. Çünkü çözüm bulmak da beraberinde sorumluluk alıp emek etmeyi getirir. Bu insanlar sorunu sürekli taze tutarlar ki, kendileri haklı çıksın. Haklı çıkma davası insanı eşine karşı vefasız ve acımasız yapar.
Çoğu insan ilişkisinde maalesef sadece inadı, kavgayı ve savaşmayı biliyor. Uyumu değil.. Eğer dedigi olmazsa da olaylar büyüyor. Bu yöntemle kendi gücünün, değerinin, sevginin derecesine bakıp ilişkisini ona göre değerlendiriyor. Bu kişiler aynı bir çocuğun anne babasına yaptığı test gibi, sevilip sevilmediğini kontrol eder. Bunu da “dediğim olursa ve olmazsa” diye katı bir kurala bağlar. Bu tam çocuk modudur. Yani istediği olmazsa olay çıkar, istediği olursa ( hergün her istediği olup itiraz gelmezse, dondurma, çikolata alınıp lunaparka gidilirse, evde dağılan oyuncaklar toplamazsa, canı istediğinde kardeşine de vurabilirse) herşey yolundadır.
Uyumlu olmayı, eşini memnun etmeyi, sorumluluk alıp sorunu azaltmayı, çözüm bulmayı, vefayı, sahiplenmeyi, merhameti, emek etmeyi kaybetmek veya yenilmek sananlar maalesef ilişkilerinde çok sürtüşür. Bu da ilişkiyi bozar.
En güzel ve özet soru şudur:
Geçinmeye niyetiniz var mı?