Kadınca Terapi
Çıkmaza girdiğinde… Kontrol elinden gidince… Umutsuzluk zamanında… Kaybedince…
KADINCA TERAPİ
İnsanlar ne zaman destek ararlar ve terapiye ihtiyaç duyarlar diye hiç düşündünüz mü?
Çıkmaza girdiğinde…
Kontrol elinden gidince…
Umutsuzluk zamanında…
Kaybedince…
Acaba; İşler çok büyümeden, nükseden bu sorunda hemen psikolojik destek-yardım almalıyım denir mi?
Genelde kültür olarak açık vermemek adına ,belki güçlü olmak adına ,belki başımızı ağrıtacağını tahmin etmediğimiz için sorunlar ört-bas edilir.Nedense erken teşhis kısmı psikolojik boyutta hayatımızda geçerli değil..Kişi yardım için danışmana -psikolağa gittiğinde belki 10 yılda yavaş yavaş birikip ,kangren olmuş sorunuyla ilk seansta çözüm beklentisi içindedir.İlk seansta olayı detaya kadar yorumlama ve anlatmayla aslında kişi ,karşı tarafın da yargılamasını dert edinir bir yandan. ‘Ben bir hata da yaptıysam ,benden değildir bilesin ‘demektedir…
Psikolojik alanda alınan danışmanlık-terapi hizmeti,güvenle çok yakından alakalı bir konudur.Danışılan kişi,kesinlikle hakim-savcı değil sadece yol ve yöntem göstericidir.Mevcut durumu tahlil edip,karşısındakinin ana fikrini,beklentisini belirleyip,soru-cevap yardımıyla alternatifler sunan biridir.Böyle de olmalıdır.
Her insanın kendi hayat tarzı-duruşu-fikri-düşüncesi- inancı-yorumu elbette vardır,olması da en sağlıklı olanıdır.Bununla birlikte kendi düşünce ve inancı ne olursa olsun bu meslekte asla dikte ve karar merci değildir psikolog veya danışılan kişi.Danışman-terapist kişinin ne arkasında,ne de önündedir.Sadece yanındadır .Çünkü sorun denilen şey her ne ise,omuz omuza beraber aşılmalı ve yol katedilmelidir…
Çoğu kişiler dışarıdan beklenti ve hazırcılıkla sorunlarla başetmekten vazgeçiyor.’Doktor veya danışman bana bir çözüm hapı-formülü versin, gidip hemen uygulama yapayım ve bitsin,herşey yoluna girsin’ modundalar.Kimden olursa olsun,dışarıdan hazır beklenilen herşey,gelse bile bir süre sonra gider.O da kişiyi,kaybetme hissiyle başbaşa bırakır.Hem iç saygınlığını ,hem dış saygınlığını zedeler,yıkar.Sosyal hayatta da mücadele hep takdir edilir.ister(ruh)duygu boyutunda,ister beden boyutunda hayatta elde edilen herşey emek karşılığı olunca kalıcıdır.Bu, insan ruhu için olumlu bir çabadır ve ruhun bağışıklık sistemi,disiplin ve güçlülüğü için çok kıymetlidir.İnsanoğlu doğarken bile emek-çabayla doğar.yine ölürken de emek-çabayla ölür.Her durumda kişinin emeği şarttır.Mutluluk denilen şey aslında iç dünyadan gelen ,kişiye bağlı bir kavramdır.Birinden gelen veya birine bağlı mutluluklar o biri gidince de gider.Sahip olmadığımız,başkasına bağımlı gelip-giden şeyler bize faydasızdır deyip, mutluluk diye aradığımız herşeyin bir ucunu kendimize bağlamamız,ihtiyaç duyduğumuzu elde etmek için üretimimizi kendimiz yapmamız gerekir.Bağlayalım ve üretelim ki,duygu kontrolü pratiğimiz,egzersizimiz gelişsin.
Kendi vücut,kendi akıl ve kendi duygularımıza sahip,özgür yaratılmışlar olduğumuz halde;neden şu kaygılar bitmiyor:
Nasıl oluyor da bana ait,benim içimde olan değerlerimi bir başkası sarsabiliyor?
Niye kendimden şüphedeyim?
Neden bir başkasından ve yorumlardan bu kadar etkileniyorum?
Niçin kimse beni sevmiyor ve ben neden mükemmel değilim?
Pozitif-negatif duygu giriş- çıkışları zihinde hareketlidir ve hep olur.Bunda bir sorun yok.Yalnız bu duygu giriş-çıkışları kişiyi esir almaya ve beyin onay vermeye başladığı andan itibaren s.o.s sinyali lazımdır.Bu konuda farkındalık çok kıymetlidir.Kişi soyut alanda gelen olumsuz duygulara (öfke,korku ve evhamla) prim verip,muhabbete girdikçe derecesini arttırır.Bir süre sonra da adına hastalık dediğimiz duygu ve eylem bozukluğu ortaya çıkar.Şu bir gerçektir ki ,beden hastalanmadan önce ilk duygu-düşünce hastalanır.Ufak ufak belirtilerle aslında bize de bunu belli eder,adeta mesaj verir.Yeter ki o mesajları okumayı bilelim…
İbn-i sina ‘hastalık yoktur,hasta vardır ‘der…
O zaman kendi duygu-düşünce kanalımıza sürekli bakım yapıp,gerekirse erkenden destek-yardım alıp,hasta olmayalım lütfen…