Röportaj, Akit Gazetesi: “Aile Yapısı ve Evlilikler”
1-Türk aile yapısının değişim ve dönüşümünü nasıl değerlendiriyorsunuz? Size göre aile yapımızla ilgili sorun yaşanıyor mu?
Kadının çalışma hayatına katılmasıyla başlayan süreç zaman içinde kadınların aile içindeki kararlarda aktif olmasına imkan sundu. Şehir hayatı ve çalışma hayatı ile başlayan yoğun tempo insanı kendine bile bırakmayıp bir çarkın içine attı. Evde eşler arası rol paylaşımlarında farklılıklar, eklemeler de oluşmaya başladı. Çekirdek aile olmanın belki en kötü yani, eşlerin dışarı ve çocuklarla ilgili işlerde yetersiz kalmalarıdır. Sadece eşlere yüklenen ve paylaşılmayan sorumluluklar aksadıkça, insanların gerginliği de artmaya başladı. Çalışan kadın aynı zamanda evin yükü de almakta doğal olarak zorlanmaya başlayınca bazen bu rol çatışmalarına sebep oldu. Bununla birlikte sosyal medya ve internet kullanımındaki bilinçsizlik, özgürlük arayışı, aile, birlik, beraberlik, dayanışma, modernlik, sosyallik gibi birçok şeyin algısını da olumsuz yönde etkiledi. Tüm bunların sindirilmesi ve normal düzeyde devam etmesi elbette süreç isteyen konulardır. Toplumsal olarak artık kadın baskın bir döneme girildiğini düşünüyorum. Öncesinde sosyal baskı veya maddi imkansızlıklar sebebiyle kültürel kodlarla devam etmek zorunluluğu olan evlilikler artık kadının ekonomik özgürlüğü ile mecburi olmaktan çıktı. Geçiş dönemleri her zaman ve her konuda sıkıntılı olur. Aniden muhatap olunan internet dünyası gerçekten çoğu kişinin bireysel hayatını ve evliliğini olumsuz etkilemeye, kafa karıştırmaya devam etmektedir. Bilgisayar ve telefon bağımlılığı, sanal aldatmalar, yoğun iş temposu sebebiyle eşlerin birbirine vakit ayırmaması, stres ve öfkede artışlar, bağımlılıklar, korku ve kaygının yükselmesi, kişisel beklentilerin çoğalması, beraberindeki iletişimdeki kopukluklar eşleri birbirinden uzaklaştıran ve yalnızlaştırıp bireyselleştiren etmenlerdendir. Bugünkü gelinen durumda Türk aile yapısı ile birlikte bireylerin aile kavramına yüklediği anlamların iyice zayıfladığı bir gerçek… Birlik ve beraberlik, sevgi ve saygı, sadakat gibi ailenin temel taşlarını oluşturan tanımlar kullanılmasına rağmen eşler arası çıkarlarda ortaya çıkabilecek çatışmalar, evliliklerin kolayca bitmesini de hızlandırmaktadır.
2- Türkiye’de evlenme ve boşanma istatistiklerine bakıldığında nasıl bir fotoğraf görüyorsunuz? Son yıllara boşanmaların arttığına ilişkin değerlendirmelere katılıyor musunuz?
Avrupa ülkelerine nazaran bizdeki boşanma oranları düşük olsa da, geçmiş dönemlere kıyasla hızlı bir şekilde artmaya devam etmektedir. Bununla birlikte evliliklerin yerini yavaş yavaş birlikte yaşamalar da almaya başladı. Maddi veya manevi sorumluluk almamak adına özellikle de gençlerde gözlenen bu eğilim, sonrasında evlilikle buluşsa da kalıcı olmaması üzücü…
3- Size gelen danışanlarınızın durumlarını da dikkate aldığınızda sizce boşanmaların temelindeki nedenleri nedir? Eski yıllara nazaran boşanmalarda daha fazla artış göstermesinin nedenleri nedir?
İnsan değerli ve özel olduğunu hissettiği kişi ile evlilik yapmak ister. Bu sebeple başlarda duygusal kazançlar karşılıklı olarak tatmin edici ve iyi durumdadır. Eşlerin nişanlılık dönemlerindeki ilgili ve alakalı dönemleri evlilikle birlikte zamanla normalleşip monotonlaştığında yani ödüller azalıp bedeller arttığında şikayetler de başlar. Ve çiftler aynı evde birbirlerinin gerçekleriyle yüzleşirler. Bireysel olarak evlilik ve eş sorumluluğuna hazır olmak birinci derecede önemlidir. Bireysel olarak kendi duygusal yönünü, beklentilerini, tepkilerini yönetemeyenler aile içi ortak duygusallığı yönetmekte de zorlanacaklardır. Bunun yanında eve, eşe, ilişkiye emek etmenin ‘’kullanılmakla’’ karıştırıldığını düşünüyorum. Veya eşler arasındaki sınır ve hak ihlallerinin, ‘’eş olmak’’ zannedildiği kısmı da mühimdir. İletişimi bozulmuş bir ilişkide cinsel sorunlar da kaçınılmazdır. Beraberinde ise çocuklara kadar yansıyan huzursuzluk birçok yere damar atmış ağaç misali çoklu bir soruna dönüşür.
4- Mutlu ve huzurlu bir aile fotoğrafı ortaya koymanın püf noktaları nelerdir? Eşler nelere dikkat etmelidir?
Öncelikle mutlu ve huzurlu evliliğin çerçevesini iyi çizmek gerekir: Mutlu evlilik kavgasız, sorunsuz, içinde muhalefeti olmayan, herkesin birbirini sürekli onayladığı, her şeyin yolunda gittiği birliktelik değildir. Eşler arasında 10 sürtüşmeden 6’sı eğer kavgaya dönüşmüyorsa, bu iyi bir evlilik olarak tanımlanmaktadır. Bununla birlikte çiftlerin çoğu, eşinin beklentilerinden haberdar bile değil! Gerçi bunda eşlerin kendi beklentilerini “şikayet etme” şeklinde sunmasının rolü de büyük.. Eşler arası karşılanmayan duygusal doyum, eşlerin öfke biriktirmesine ve ön yargı oluşturmasına sebep olur. Eşler arası duygusal doyum da erkekte farklı, kadında farklı şekilde olur. Yine düşünce, duygu, davranış erkek ve kadında farklı temellidir. Her eşin sevgi ve ilgisini sunma şekli de farklıdır. Bu farklılıkları fark edebilmek, aynı zamanda eşin sevgi, ilgi ve alakasını sunma tarzını da anlamak demektir.
Öncelikle çiftler zıt gibi gelen bazı durumların normal olduğunu anlamalı, kadın ve erkek fıtratını bilmelidir. Çünkü bazı şeyler kasti değil, fıtrattandır. Kadın ve erkek arasındaki duygu, düşünce ve davranış farklılıkları bilmek kaliteli bir ilişki için önemli detaydır. Yoksa yanlış anlaşılmalar hiç bitmez.
5- eşlerin kendi anne babası gibi yakın aile ilişkileri boşanmalarda etkili oluyor mu? Eşlere bu konuda neler tavsiye edersiniz?
Şu bir gerçektir ki aileler az veya çok çocukları üzerinde etkilidir. Bazen bu etki evli çiftlere olumsuz olarak yansıyabiliyor ve evlilik ilişkilerini bozabiliyor. Karı kocanın eş olma serüveni yaklaşık 2 yılı bulan bir zamandır. Bu iki yılda evlilik ilişkisi, henüz oturmadan sarsıntıya uğrarsa maalesef sonrasında toparlamak da kolay olmuyor. Üzerine çocuk sahibi de olunmuşsa yani eş olmadan anne babalık rolleri de eklenmişse gerçekten zorlu süreçler yaşanabiliyor. Kök aile sorunu dediğimiz kayınvalide- kayınpeder problemleri aslında eşlerin oturmayan ilişkileri sebebiyle ortaya çıkmış yan, tali sorunların gündeme oturmasıdır. İş birliği yapmayı bilen, uyumu yakalamış çiftlerde bu sorun olmuyor, olsa bile aralarında krize dönmeden çözmeyi başarabiliyorlar. Çünkü iyi bir ilişkide hiçbir dış etken çiftin evliliğinde etkili rol oynayamaz. Sadece açık bırakılan ilişki kapısı sebebiyle izinsiz içeri girip işgal etmeler olur. Evlilik öncesinde olabilecek ihtimal aile sorunları ve bu sorunlarda izlenecek yolları konuşmak aslında ileriye dönük iyi bir plan programdır. Bireysel olgunluk, duygu yönetimi, esneklik ve olayları çözüm odaklı değerlendirme kabiliyeti her konuda olduğu gibi bu mevzuda da önemlidir.
6- Türkiye’de uzun bir süredir İstanbul sözleşmesi ve buna bağlı olarak 6284 sayılı yasa tartışılıyor ve genelde erkeklerin evden uzaklaştırılması ailede yaşanan problemleri çözüyor mu?
Yasalar ve kanunlar tümden herkesin mağduriyetini gidermeye yetmeyebiliyor. Bazı açık kısımlar suistimale sebep olabiliyor. Ataerkil bir toplum geçmişine sahip , erkeklerin baskın olduğu bir kültürde kadınların da sosyo-ekonomik anlamda güçlenerek sahaya çıkmasıyla birlikte rollerde farklılıklar oluştu. Dengeler değişti. İlişkinin dinamiğine göre değişkenlik gösterse de genel itibarıyla erkek yapısı kadının her alandaki bu görünürlüğünü henüz hazmetmiş değil.. Bununla birlikte sosyo-ekonomik anlamda bu görünürlüğü baskıya dönüştüren kadınlar da yok değil.. daha önceki soruda da bahsettiğim gibi eşlerin bireysel olgunluğu ve sorun çözme kabiliyetleri gerçekten önemlidir. Aile kavgaları, uzaklaştırmalar, boşanmalar bir sonuçtur. Burada önemli olan bu sonuca etki eden ana temel sorunlardır. Halledilmeyen konu ve beraberinde suçlanan eşin öfkesi artar. Bir kadın belki eşine hükmedememenin verdiği olumsuz duygu ile baş edebilir ancak bazı erkekler için bu acizlik, hakaret ve yenilgidir. Eşine karşı her müdahaleyi o güne kadar rahatça yapmış bir erkeğin bir anda maruz kaldığı bu yaptırım saldırgan olmaya da sebebiyet vermektedir. Çünkü toplumda ‘’bir karısına söz geçiremeyen’’ aciz erkek aşağılaması vardır ve bu tarz cümleler erkek dünyasında psikolojik ve sosyal baskıdır. Bunun da toplumun kadına bakış açısıyla ilgili olduğunu düşünüyorum. Kadını şiddetten korumak için alınan tedbir şikayet üzerine oluşan bir gelişmedir. Bu şikayetin ciddiye alınması normal ve gereklidir. Normal olmayan şey, konuyu araştıracak bir denetimin olmayışıdır. Daha önce de dediğim gibi bu bir sonuçtur. En son kriz halidir. Kadının şiddetten korunması veya boşanma isteği bazı erkeklerin oyuncaklarının elinden alınması gibi bir şeydir. Yanlış giden bir ilişkide maalesef doğru şeyler yaşanmaz. Bununla birlikte kadınlar tarafından da bu konunun suistimal edilmesi vardır. Maalesef sıradan bir konuda bile kadınlar da bu tedbiri erkeğe karşı cezalandırma olarak kullanabiliyor. Şiddet şikayetini ciddiye almak önemlidir. Bununla birlikte eşlerin öfke denetiminden yoksunluğu uzaklaştırma olsun veya olmasın toplumsal bir sorun oluşturmaya devam edecektir. Çünkü ilişkide uzaklaştırma kararı ile etkisiz kalan taraf bunu itibar kaybı gibi görerek ve hazmedemeyerek yapmak istediğini tekrar yapmaya devam ediyor.
7- Yine boşanma süreçlerinde yaşanan süresiz nafaka konusu da Türkiye’nin gündeminden hiç düşmüyor. Önümüzdeki günlerde de bu konuda TBMM’de yeni bir düzenlemenin olması bekleniyor. Bu süresiz nafaka konusunda siz neler düşünüyorsunuz? Bu konuda nasıl bir yöntem uygulanmalı?
Boşanma istenilen bir sonuç değildir ancak bazen çözüm olarak eldeki tek şık olabiliyor. Evlilik süresine bağlı olarak nafaka ve süresi belirlenebilir. Boşanma sonrası Kadının çocuğu ile birlikte yeniden düzen kurması kolay değildir.
Aslında çocukların bakım ve sorumluluğu tamamen anneden alınıp babaya verilse nafaka sorunu da kalmaz diye düşünüyorum. Ancak bazı babalar evliyken bile baba olmaktan kaçarken, boşanınca böyle bir sorumluluğu asla istemiyorlar. Ayrıca yeniden evlendiklerinde çocukların sorun olacağını bildikleri için eski eşe bakıcı görevini veriyorlar.
Hiç düşündünüz mü; bugün bir bakıcı, kreş veya ana okul masrafları ne kadardır? Peki çocuğun sabah ve akşamları emanet edilip bindiği okul servis ücretleri?
Çocuğun her türlü bakım ve sorumluluğunu anneye verip sonrasında nafaka üzerinden kavganın devam etmesi aslında eşlerin bitmeyen ve evlilik döneminden kalma hesaplaşması ile ilgilidir. Veya yeni eşin kıskançlık krizleri..Eğer nafaka kaldırılacaksa çocuğun tüm sorumluluğu babanın üzerinde olmalı ve boşanan anne özgür kalıp kendi hayatını tekrar kurabilmelidir. Bu şartlarda kadına nafaka bağlanmayabilir. Çünkü boşanma sonrası bir düzen kurmak kadın için kolay olmadığı gibi çocuğuyla birlikte yeni düzeni sağlamak gerçekten çok daha zordur. Ama bizim kültürümüzde çocuklarını babaya bırakan, hatta tekrar evlenen kadın da ‘’kötü ve sorumsuz anne’’ olarak anılmaya devam edilmektedir. Yine kültürümüzde eş olmaktan çok annelik, ebeveynlik öne çıkarıldığı için evliliklerde ve boşanmalarda çatışmalı ilişkiler süregeliyor. Kayınvalide kayınpeder sorunu da yine ebeveynliğini bırakmayan, kontrolcü ve müdahaleci, karşıya özgürlük hakkı tanımayan benzer sıkıntılı bağ kurma şeklidir.
8- LGBTİ vb. yapılanmaları, Türk toplumu için bir tehdit ve tehlike olarak görüyor musunuz? Bu tür yapıların Rusya gibi ülkelerde yasaklandığını biliyoruz. Peki Türkiye bu konuda sizce neler yapmalıdır? Bu yapılanmaların topluma nasıl bir zararı vardır?
Evet, bu sapkın yapılanmalar Türk toplumu için tehlikelidir. Özellikle ergenlikte çocukların her konuda olduğu gibi cinsellik, cinsiyet konuları üzerinde de kafası karışıktır. Uyarıcılar fazla olduğu için maalesef gençlerde dalgalanmalar ve yanılgılar çok yaygın. Bir ergenin her şeyi, kjafasında oturtması 22 yaşını bulabiliyor. Bu sebeple bu yaşa kadar ailelerin dikkatli olması ve çocuklarıyla yakından ilgilenmesi, cinsel bilgilendirmeleri aile olarak kendilerinin yapması, çocuklarına güven verip cinsellik hakkında soru sorma hakkı vermeleri gerekiyor. Uyuşturucu konusu dahil tüm bu kafa karışıklığını fırsat bilip değerlendiren yapılar, çocukları tuzağa düşürmektedir.
S.Freud’a göre cinsel sapmalar 0-7 yaş arası dönemle ilgilidir. Ve tedavi edilebilir. Ayrıca bu konu bütün semavi dinlerde de katı şekilde yasaklanmıştır. Eğer bir yasak varsa orada hataya yatkınlıkla birlikte hastalık, beraberinde de tehlike de var demektir. Ergenlerin henüz kendilerini bile tanımazken seçtiklerini zannettikleri yollar, ilerdeki yaşamlarında ciddi pişmanlıklara, ağır depresyonlara, intaharlara sebep olmaktadır. Çünkü cinsellik insanın en çok yara almaya açık olduğu ve ömrü boyu kopamadığı insani bir parçasıdır. Bunun doğru bilinip doğru yaşanması gerekir.
Cinsel kaymaların bir hastalık olduğunu devlet kendisi açıklamalı, tedavi merkezleri kurmalı ve henüz hayat tecrübesi olmamış gençlerin gözü karalığını suistimal edip teşvik edeni de tespit etmelidir. Çünkü uzmanlar bireysel açıklama yaptığında tehdit dahil her türlü saldırıya maruz kalmaktadır. Böyle ciddi bir konuya devlet el atmalıdır.
Anne babalar boşansın veya boşanmasın birbirleri ile didişirken çocuklarının acımasız ellerde heba olduğunu (olacağını) fark etmeli, şahsi hesapları bir kenara bırakıp her durumda ‘’aile sorumluluğu’’ bilincinde davranabilmelidir.