Şu Kadınlara Ne Yapsak?
Maduriyet ve memnuniyet kavramı da tabi ki kişilere göre çok değişken..
Kadınların son dönemlerdeki şikayet ve psikolojik sorunları daha da artar oldu. Neredeyse herkes aynı cümleler ve sıkıntılarla psikolojik yardım-destek alıyor.Anksiyete,panik atak,depresyon,obsesiflik(O.K.B),migren,öfke patlamaları artık çağın yaygın kadın hastalıklarından..Kadına empoze edilen özgürlük algısı sonucunda,kadının yaşam şekli ve değerleri değişime uğradı.Muhalefet olmak veya çıkarı için iyi geçinip susmak,herkese derdini anlatmak adına sürekli şikayet etmek,isyanlar,ne olursa olsun bir işte çalışmak ama çalışırken de kölelik merkezi evine sırt dönmek kadına özgürlük diye öğretildi .Fakat bununla birlikte kadının tüm doğallığı,aile yapısı,ruh sağlığı da elden gitti.Artık kadınların aklı başka,yüreği başka,idealleri başka,hayalleri başka,hayatları ise bambaşka..
Kadın çalışmalı mı diye bir soru sorsam, eminim her telden bir ses çıkar. Madur olanlar çalışmasın,memnun olanlar çalışsın der.Maduriyet ve memnuniyet kavramı da tabi ki kişilere göre çok değişken..
Öncelikle kadın neden çalışmak ister, ona bir bakalım :
1-Kadın, geçimi sağlamakta zorlanan eşine destek olmak veya kendi evini geçindirmek,yani maddi ihtiyaçlardan dolayı çalışmak ister.
2-Kadın, ev hanımlığı küçümsendiği ve hiçbir işe yaramadığı düşündürüldüğü için, yani psikolojik baskı sebebiyle çalışmak ister.
3-Kadın, para kazanarak güç sağlamak,evde ve sosyal hayatta statü kazanmak, eşine-etrafına söz geçirmek,yani önemli olabilmek için çalışmak ister.
4-Kadın, iyi bir eğitim ve donanımdan geçmiştir. bu birikimlerini paylaşmak ve çevresine faydalı olmak, yani önce hizmet sunmak için çalışmak ister.
&- Kadının bu çalkantılardan geçmesi yine kültürel ve ailesel merkezlidir. Mesela;
-Bir erkek, evde boş vakit geçiren ve eski tabirle kaşık düşmanı diye görüp değer vermediği eşinin çalışmasını evdeki hükümdarlığına tehdit bilerek asla istemezken, başka bir çalışan kadına hürmeti ve beğenisine ne demek lazım?
-Bir erkek, evdeki eşinin en ağır işçiden daha çok çalıştığını görmezden gelip evini otel olarak kullanırken, kıymetli olmak ümidiyle yıllar içinde her işi üstlenmesine rağmen,yine de eş yanında yok hükmünde olan kadının durumuna ne demek lazım?
-Bir erkek, sadece kendi mesleğinden sorumluyken,kadınlar ise ilgili eş, iyi bir anne, çocukların dersi-okulu, alış-veriş, tamir, faturalar, akrabalık ve komşuluk ilişkileri, ev düzeni, tüm aile bireylerinin bakım ve ihtiyaçlarıyla karşılanması konusunda, genel toplumsal yargı olarak ‘mecbur’ sayılmasına ne demek lazım?
-Bir erkek, hem mesleğinde başarılı, hem evde tamirci, hem ilgili bir eş, hem iyi bir baba, hem de iyi bir komşu ve akraba olmak gibi konularda,yine genel toplumsal yargı olarak ‘mecbur değil’ anlayışına ne demek lazım?
Bu kadar yoğun,baskıcı ve karmaşık bakış tarzından sonra,tabi ki kadın kendince çözüm arayışlarına düşer ve bunalımlarla sallanması da çok normaldir.Bir erkek ‘artık ben sıkıldım,hayatımı yaşamak istiyorum’ diye kolayca uzun süren evlilik ve çocuklarından vazgeçer ama Rahim sıfatı,fıtratı gereği çoğu kadın öyle kolayca yuvasından vazgeçemez,hatta her sıkıntıya razı gelerek boşanmayı da göze alamaz.İşte evliliği artık sırtında tek başına taşıdığı bir yük haline gelmiş kadın için,ev dışında çalışıp para kazanmak,bir anda adeta can kurtaran simidi gibi gelir..
Ancak kadının çilesi ve yalnızlığı çalışma hayatına adım atmasıyla misliyle daha da artar.Hem evin-çocukların yükü, hem de çalışma hayatının stres ve mücadelesi,kadının katlanan sorumlulukları altında bedenen ve ruhen çöküşünü hızlandırır.Eşinin aşağılamasından,ağır laflarından bunalıp saygınlık bulmak için çalışan kadınlar,iş hayatında kim bilir kaç erkeğin azar ve incitici davranışlarına,hakaretlerine hatta tacizine maruz kalıp hırpalandılar?malesef birçok kadın bilinçsiz çalışma gayretleriyle,doludan kaçarken yağmura yakalandılar..
Kadının her durumda çok çalışıp ürettiğini, ekonomiye evinin tasarrufuyla katkısını artık görme zamanımız geldi.Çünkü kadın kültürel ve ailevi olarak bu kadar değersizleştirildikçe duygusal açlığını,kendi kıymetini,kimlik arayışını evinde değil,başka ortamlarda aramaya devam edecektir.Çoğu kadının ve ailenin iyi niyetli fakat yalnış yöntemli çözümler uğruna heba olup gittiğine hep şahit oluyoruz.Çalışmanın,üretmenin ancak evden kopuşla gerçekleştiğini, hangi şartlarda olursa olsun para kazanarak ‘özgür’ olunacağını pompalayan feminist tuzak zihniyet,hedeflediği gibi kadınlık ve anneliği iyice dejenere etti.Sonunda da kadını cinsel meta haline getirdi.
Devletin bu konuyu çok ciddiye alıp ev hanımlarını sigortalı yaparak,sınırsız mesai ile yoğun çalışan evdeki kadına destek ve teşviki şarttır. Artık ev hanımlığının itibarı tekrar iade edilmelidir. Her yönden sağlıklı, ahlaklı, kaliteli nesillerin yetişmesinin sağlaması evinin sultanı-hanımı,sağlıklı-bilinçli-eğitimli annelerin elinde olduğu asla unutulmamalıdır.
Madem yuvayı dişi kuş kurar..Madem yuvanın kurucusu,sahibi dişi kuştur..O zaman önce dişi kuşa yuvasını zindan değil, saray yapmak gerekir.