Boşanma, Kadına Şiddet ve Kanunlar
Kadına şiddet konusu her gün başka bir haberle gündemde kalmaya devam ediyor. Uzaklaştırma ve koruma tedbirlerinin ne kadar işe yaradığı tartışılmakla birlikte bu şiddet olaylarının artıyor olmasının altında ne olabilir diye bakmak lazım.
Evlilik birlikteliklerinin, çiftin birbirleri ile kurduğu doğru yahut arızalı ilişki biçimi ile yol aldığı kesin. Çiftler güç savaşına aslında evlendiklerinden itibaren başlıyor. Kişinin kendini değerli, önemli ve bütün hissetmesi için yapılan bir evlilik nasıl oluyor da düşmanlık boyutuna gelebiliyor?
İlişkilerde iletişimin arızalı olması öfkeleri biriktirmeye iyi bir zemin hazırlar. Öfkenin temelinde incinmişlik, yok sayılma, dışlanmışlık, reddedilme gibi yaralayıcı olumsuz duygular vardır. Konunun esası çocukluk dönemidir. Öfke ile görünür olan engellenmişlik hissi, belki haksızlığa uğramışlık duygusunun yoğunluğu kişiye göre değişken olduğu için bir olay her çiftte aynı karşılığı bulmaz. Kişinin bireysel olgunluğu, iletişim becerileri ilişkiyi direk etkileyen unsurlardır. Beyin gelişimi bir ömür devam eder ve dil ile organize olan bir özelliğe sahiptir. Dil iyi kullanıldığında yani iletişim becerisi yüksek, ifadeler güçlü olduğunda çözümler de mümkün olmakta.. yani duyguları birbirine karıştırarak değil de, geri dönüşümü negatif olan hisleri doğru tanımlayarak beklentiyi karşıya doğru ifade edebilmek gerekir. Bu da ancak lisan ile yani konuşma becerisi, ifade ve izah yeteneği ile mümkündür. Çözüm her zaman aynı fikirde olmak şeklinde karşımıza çıkmaz. Mevzu ortak noktada buluşmak ve hem fikir olmak değil, çiftler arasında artık krize dönüşmüş, patinajlarla yük haline gelmiş sorunu bir şekilde alternatif yöntemlerle hafifletmektir. İstemesek de bunun adı bazen ‘’boşanmadır’’.
Kendini tanımayan, duygusunu da tam bilemez. Duyguyu tam ifade etmek için insanın sorun olan konuyu hesaplaşma ve intikam dışında değerlendirmesi gerekiyor. Çiftler bir süre sonra zoraki yürütmeye çalıştıkları evliliklerinde eşinin verdiği sözlü veya sözsüz tepkilere takıldıkça karşılıklı öfke biriktirmeye başlıyorlar. Yine bir süre sonra can yakmaya hazır ve haklı çıkmak için her yolu denemeye kararlı iki insan haline gelebiliyorlar.
Çıkmaz sokağa girmiş bir evlilikte eğer bireysel olgunluk da yoksa sözlü veya sözsüz şiddet kaçınılmaz oluyor. Terapilerde ilişkisini yürütmenin içinde ‘’mücadele ve savaş’’kelimelerini kullanan o kadar çiftim oldu ki..
Her an zarar gelecek düşüncesiyle gardını almış, güven duygusu zedelenmiş ve misilleme yapmaya hazır eşler, evliliklerini ancak başarı ile yıkabilirler. Bunun için en ufak söz, bir ima , mimik bile yeter..
Türkiye’de resmen boşanılsa da maalesef gerçek bir boşanma mümkün olamıyor. Çünkü babalar ya yeniden evlilik yapmak için veya şartlar elvermediği için çocuklarının annede kalmasına taraftarlar. Boşanma gündeminde başta verilen nafaka bu sebeple fazla göze batmıyor. Ve erkekler bireysel olarak özgürce hayatlarını tayin etmek adına toplum içinde daha kolay imkanlar bulabiliyor.
Boşanma gerçekleşmesine rağmen eşler arası sürtüşme maalesef boşanma sonrası çocuklar üzerinden son hız devam ediyor. Hangi sebeple olursa olsun, her boşanma travmadır ve yaşanan duygusal sarsıntının atlatılması için belli bir süre geçmesi mecburidir. Yani belli bir süre ‘’iyi olamama’’ hali normaldir. Bu iyi olamama hali, eski eşler görüştükçe de uzar. Bu sebeple mümkünse birileri aracılığı ile atışma ve haberleşmeler yahut yüz yüze görüşmelere boşanma sonrası olmamalıdır. Çünkü görüşme veya haberleşmelerle azalması gereken travmalı zor süreç ve öfke uzamaya hatta artmaya devam edecektir. Başka bir konu da zaman içinde çocukların masrafı, anneye verilen nafakayı da ihlal edince annelerin eski eşlerinden şikayetci olmaları da artıyor. En çok da bu sebepten dolayı boşanmış olmak bile eşlerin çatışmasını bitiremiyor. Bununla birlikte ne yazık ki duygusal olarak erkek de karısından boşanamıyor. Erkek yeniden evlenmiş olsa bile..Ve diğer yandan erkekler eski eşinin başkasıyla birlikte olma ihtimali ile de boğuşuyor. Direk veya dolaylı bir şekilde eski eşini, çocuklarını yönetmeye çalışan erkek bir yerde aciz kalınca işte o zaman işler iyice çıkmaza giriyor. Para ve çocuklar üzerinden devam eden bu kısır döngü kadın cinayetlerine kadar gidebiliyor.
Ne kadar uzaklaştırma kararları çıkarsa çıksın, koruma amaçlı kim kimi şikayet ederse etsin, hangi tedbir alınırsa alınsın öncelikle çiftlerin boşanmasının duygusal anlamda gerçekleşmesi gerektiğinin fark edilmesi gerekir. Bu olmadıktan sonra her tedbir yetersiz kalacaktır.
Çünkü eski eşler bu durumda boşanmaya rağmen duygusal anlamda birbirleri üzerinde hak iddaa etmekte ve hakkı olduğunada inanmaktadır.
Kendince sebeplerle çocuğunu daimi olarak yanında istemeyen bazı erkekler, eski eşini bakıcı gibi görürken bir yandan para kavgasını sürdürebiliyor. Beraberinde kadın da aldığı nafakayı çocuklarının masrafına harcayınca öfke tavan oluyor. Bunlar çift terapilerinde, boşanmalarda benim defalarca şahit olduğum kriz vakalar.. Böyle kötü bir durumda ben babanın çocuğunu, çocuğunun tüm bakım ve sorumluluğunu üzerine alıp eski eşe özgürlük verilmesi taraftarıyım. Anneye her türlü sorumluluğu bıraktığı halde konuyu sadece para üzerinden değerlendirip şikayet eden erkeklere bu hak ve imkan verilmelidir. İşte anne o zaman ya ayakları üzerinde duracaktır veya yeniden evlenerek mecburen kendine yeni bir düzen kuracaktır. Anneye çocuğun sorumluluğu verilmediğinde, bu şartlarda kadına nafaka vermeye gerek yoktur. Veya kadına ‘’verilmesin’’ denilen nafakanın çocuklara aktarılması gerekir. Bugünün şartlarında çocukların yaş grubuna göre var olan ihtiyaçları ve masraflar aşağı yukarı bellidir.
Erkekler ya çocuklarının tüm sorumluğunu üzerlerine alacaklar veya ilgilenip bakması için güven duyup bıraktıkları eski eşlerine de nafaka vermeyi kavga konusu yapmayacaklar. Çünkü bugünün şartlarında 1 günlük ev temizliğine bile verilen paranın miktarı bellidir. Sonuçta nafaka denilen ödeme, kişilerin imkan ve gelirine göre tahsis edilmektedir.
1 yıllık, 5 yıllık ile 10-15 yıllık evlilikler aynı kategoride değerlendirilmemeli tabi.. Boşanma ve boşanma sonrası nafaka konusunu, yasalar adaletli şekilde ele alıp boşanan her iki tarafı da mağdur etmeyecek şekilde düzenlenmelidir. Ben şahsen karşılıklı uzlaşı ve anlaşma olmadan boşanmanın da gerçekleşmemesi taraftarıyım. Yani eşler boşanmayı tercih etmişlerse bu tercihin hem maddi, hem de manevi getirini kabullenmelidir. Aksi takdirde bu kavgalar ve şiddet iki taraflı olarak sürüp gider ve bitmez.
Ne yasa çıkarsa çıksın bu konu insaf, vicdanla, hak hukukla ilgilidir. Çocuklarını eşine koz olarak kullanmak, eşe düşmanlık yapmak için çocukları veya parayı aracı bilmek kadın veya erkek olsun affedilir bir şey değildir. Özellikle boşanma sonrasında yeniden evlenen bazı erkekler, çocukları ile yeni eşleri arasında sıkışıp kalmakta.. Bırakın para vermeyi, eski eşten olan çocuklarını bile görmeye tamammül edemeyen bazı kadınlar da eski karı kocanın bitmeyen kavgasını ayrıca tetiklemektedir. Dediğim gibi bunlar benim terapilerden şahit olduklarım..
Ne acıdır ki boşanan büyükler ve onların aileleri kendi hesaplaşmalarını fütursuzca yaparken, arada kalan çocuklar gerçek mağdurlardır.
Bugün herkes toplum bozuluyor, aile parçalanıyor diye lafa başlıyor. Niye acaba? Aileyi özel yapan, o yuvayı kuranların kendi manevi, ahlaki, ailevi değerleriyle çok yakından alakalıdır. Evliliğe, sadakate, sorumluluğa hazır olmayan veya eşleriyle yaşadıkları sorunu çözüp tamir etmek yerine alternatif ilişki arayan ve bunu normalleştiren bireylerle toplum ne kadar düzgün kalabilir ki? Dağılmış insan toparlayıcı olamaz. Kendini toparlayamayan aile bütünlüğünde de toparlama sağlayamaz. Aile insanın fiziksel ve duygusal sığınağı, kalesi, hatta sarayıdır. Eğer böyle hissedilmeseydi her biten evlilikten sonra insanlar tekrar birlik ve bütün olma arayışa girmez ve evlenmek istemezlerdi.
Velhasıl toplumu oluşturan bireylere yönelmeden, değerlerimize sahip çıkmadan, bireyselleşmeyi değil aileyi teşvik etmeden evlilikleri kurtarmak oldukça güçtür.